
‘O ilk kasetten sonra caz müzik içime işledi’
19.06.35
Ayşen Güven
‘O ilk kasetten sonra caz müzik içime işledi’
Evrim Özşuca ile Ayşen Güven’in söyleşisi
AYŞEN GÜVEN
Caz vokallerin teknikleri, yolculukları ve ilhamları daima merak uyandırıcı gelir bana. Elbette şarkı söylemek her tarzda kudretli görünen bir şey ama cazda enstrümasyon gibi vokal de her şeye açık. Caz müziğin bu etkisini şarkı söylerken dinleyiciye yansıtanlardan biri de Evrim Özşuca.
CRR Caz Orkestrası’nın Yeni Yıla Merhabakonserinin konuğu olan Evrim Özşuca’yı konser telaşları arasında yakaladık. Nail Yavuzoğlu şefliğinde gerçekleşecek konserden duyduğu mutluluktan da bahsettik müzisyenle.
Tutkuyla, aşkla yaşayan, yapıp eden biri olduğunu her fırsatta anımsatan müzisyenin bu hali hemen sizi de yakalıyor doğrusu.
Sanatla hele de müzikle sarmaş dolaş bir ailede aşka ve tutkuya inanılan bir atmosferde büyümesine bağlıyor müzisyen pek çok maharetini. Bunların payını yadsımasam da merakı, çalışkanlığı ve hevesiyle kendi rüzgarını arkasına alıyor. Bu söyleşideki aşk ve azim bu kasvetli günlerin panzehiri gibi geldi bana.
Müzisyen kadınların birikimini üretirken derlemeye, görünmez kılınmasını engellemeye, kayıt altına almaya Evrim Özşuca ile devam ediyoruz.
Pek çok müzik türünde şarkı söyleyen kişi janr ile anılmaz. Ama caz vokal vurgusu hep vardır. Caz müzikte şarkı söylemenin ne tip bir farkı var diğer türlere göre ki bu denli vurgulanır? Mesela pop müzikte şarkı söylemek size çok mu uzak bir caz vokal olarak?
Post-truth bir çağda yaşıyoruz, her şeyin altı boşaltılmış durumda, bir caz şarkıcısıyla bir pop şarkıcısının arasındaki fark müzikal bakış açısı farkı sadece... Dolayısıyla ben herhangi bir Türkçe pop parça söylemeye kalksam, bu işin piri bir şarkıcı der ki “Ya böyle söylenmez bu müzik” ve doğru da demiş olur.. Tam tersi de geçerlidir tabi ki… Her janr’ın kendine ait bir bakış açısı ve organik yapısı var.
Caz şarkıcılığının olmazsa olmazları var mı? Scat singing mesela öyle gibi anılıyor bazen?
Caz şarkısı söylemek scat singing yapma zorunluluğu barındırmıyor, kayıtlarında solo yapmamış bir çok caz şarkıcısı var, örneğin Billie Holiday, çok da çarpıcı, müthiş bir ses ve yorum.
Büyük hayranlıkla dinlenen caz vokallerdensiniz. Ses ve beden kontrastını sağlamak ve korumak için neler yaptığınızı merak ediyorum…
Ustalarımdan öğrendiğim teknikler var, zaten bedenime ve sağlığıma dikkat etmek hayatımın bir parçası; yoga ve egzersiz yapıyorum, sağlıklı beslenmeye özen gösteriyorum elimden geldiğince, bu konuda kendimi sıkıntıya sokmuyorum da. Uykuma dikkat etmeye, dengeli bir yaşam sürmeye çalışıyorum. Müzik, yaşamımın bir uzantısı ve hayata bakış açımla birleşiyor. Benim enstrümanım kendi vücudum.
Sizi vokal tavrınızda etkileyen ilk isimler kimler?
Dinah Washington, Ella Fitzgerald, Billie Holiday, Carmen McRae. Bu isimler, ilk duyduğum andan itibaren beni etkileyen isimler oldu. Şu anda 49 yaşındayım ve hâlâ bu isimlere hayranım.
Başka neleri ve kimleri dinliyorsunuz?
Çok çeşitli müzik dinliyorum. Son bir yıldır keşfettiğim Noga Erez’i çok seviyorum. Meshelle N'degeocello'nun hastasıyım. David Bowie, Samara Joy gibi isimler de beni çok etkiliyor. Ayrıca blues gitaristi Marc Broussard’u da severek dinliyorum.
BİR MÜZİK TÜRÜNÜN AİT OLMADIĞI TOPRAKLARDA YAYGINLAŞMASI AKŞAMDAN SABAHA OLMUYOR
Türkiye'de de caz müziği konusunda ciddi bir birikim var artık. Geniş dinleyici kitlesi için hâlâ “dışardan” bir janr gibi de. Bunun nedenleri hakkında düşünüyor musunuz?
İster istemez düşünüyorsunuz, çünkü gerçekten de öyle… Caz bu toprakların müziği değil. Klasik müziğe göre hâlâ bebek sayılır. Öte yandan kültürel değişimi ben biyolojik evrime benzetiyorum; biyolojik evrim kadar uzun zaman (yani milyon yıl) istemiyor belki ama bir müzik türünün ait olmadığı topraklarda yaygınlaşması akşamdan sabaha olacak bir değişim değil.
Anadolu müzikleriyle caz müziğin bağlantısı hakkında neler konuşulabilir? Müzikal anlamda aralarında temas kurulabilir mi?
Evet, mesela işte ozanların atışması ilk aklıma gelen şey. Orada bir doğaçlama durumu var, ilk bakışta bu biraz sığ bir benzetme gibi görülebilir.. bilmiyorum belki de değildir. Üzerine düşünmeye değer gibi geliyor. Her müziğin ardında epey bir alt metin var; bir yaşam tarzı, kültür ve katman katman tarih var.
Sizin caz müzikle tanışmanız nasıl oldu? Büyüdüğünüz çevre, mesela aileniz bu anlamda nasıl etkiledi?
Klasik müzikle başladım aslında, büyüdüğüm evde hep dinlenirdi. Babam müthiş bir hayranıdır. Ortaokulda, 13 buçuk – 14 yaşında özel dersler alarak Bilkent Konservatuvarı’na hazırlanmak için çello çalmaya başladım.
Bir gün çok yakın bir arkadaşımın ailesiyle tanıştık. O dönemde sık sık bir araya geliyorduk. Bir akşam arkadaşımın babası, “Bunu bir dinle” diyerek bir kaset verdi; Sarah Vaughan. O ilk kaset bana caz müziğin kapısını açtı. O albümü dinledim ve çok sevdim. Daha sonra her gidişimde bana kasetler vermeye başladı. İşte Dinah Washington, Ella Fitzgerald gibi isimlerin albümleriyle o şekilde tanıştım. Ama o ilk kasetten sonra caz müziği içime işledi. Dinlediğim her yeni albümle bu tutku derinleşti. Çello çalmaya başladığım o dönemde bile caz dinlemek benim için ayrı bir yere sahipti.
ÇELLOMU BİR GÜN SATTIM AMA KLASİK MÜZİK HÂLÂ HAYATIMDA
Caz müziğe doğru adımlarınız ilerlerken entrümanınızla, çelloyla ilişkiniz neye evrildi?
Çok büyük bir aşkla başladım çelloya ancak öğretmenimle olan ilişkim bu bağı olumsuz etkiledi. Sert bir hocaydı, ben ise aşk çocuğuyum, o yaklaşım ağır geldi, yapamadım. Böyle olmaz dedim ve gittikçe enstrümandan soğumaya başladım. Aileme söyledim: “Ben solist olamayacağım, belli oldu. Memur olmak istemiyorum, caz söylemek istiyorum.” dedim, beni desteklediler.
Klasik müzikle bağınız tamamen koptu mu?
Hayır, klasik müzikle ilişkim kopmadı, sadece çelloyla koptuk; çalışma motivasyonumu yitirdim ama hâlâ taparım o enstrümana. Ancak bir enstrümanı bırakırsanız o da sizi bırakır. Senelerce dokunmadığınızda sıfırdan başlamak zorunda kalırsınız. Çellomu bir gün sattım ama klasik müzik hâlâ hayatımda.
Bilgi Müzik’e girme hikâyeniz oldukça ilham verici. Biraz o günleri konuşalım mı?
Elbette. Bilgi Üniversitesi’ndeki dönemim hayatımın en aydınlık yıllarındandı.1998-2003 arası, Bilgi Müzik’in yıldız zamanlarıydı. Performans açısından inanılmaz bir dönemdi. Harika ustalarla çalıştım, büyük faydalar gördüm.
Tutkunun peşinden gitme meselesiydi bu. Kendi kendime bir yol açtım. İlk sene misafir öğrenci olarak kabul gördüm yani aslında bir hedefim vardı ve ona ulaşmak için elimden gelen her şeyi yaptım.
NEŞET (RUACAN) HOCA’YA CAZ VOKAL YAPMAK İSTEDİĞİMİ ANLATTIM
Önce “misafir öğrenci” olarak giriyorsunuz okula. Bu kotayı siz açmış olabilir misiniz?
Gerçekten olabilir. Bir gün bir arkadaşım Bilgi Üniversitesi’nin gazetedeki ilanını gösterdi. İstanbul’da caz bölümü açıldığını ve hocalarının kim olduğunu görünce çok heyecanlandım ve hemen araştırmaya başladım. Babam o dönemde İstanbul’a taşınmıştı, annemle ben Ankara’da yaşıyorduk. Kız kardeşim Amerika’ya okumaya gitmişti. İstanbul’a geldikten sonra 3. sınıf bitmiş, 4’e geçmek üzereydim. Bilgi Üniversitesi’nin koridorlarında bölümü buldum ve oradaki öğrencilere "Caz bölümü burası mı? Bölüme nasıl girebilirim?" diye sordum. Çok yardımcı oldular ve beni bölüm başkanı Neşet (Ruacan) Hoca ile tanıştırdılar. Neşet Hoca’ya geçmişimi ve gelecekte caz vokal yapmak istediğimi anlattım. "Bu bölüme hemen girmek istiyorum" dedim. Sürecin detaylarını ve ne yapmam gerektiğini öğrendim.
O da bana ÖSYM notumun olup olmadığını sordu. Müzik okulundan geldiğim için notumun olduğunu söyledim. Ancak o yıl yönetmelik değişmişti ve her sene ÖSYM’ye girmek gerekiyordu. Başvuru vakti geçmişti. Hocama "Bir sene beklemeyeceğim. ÖSYM’ye önümüzdeki sene girerim, fark etmez. Benim derdim diploma değil, öğrenmek. Buraya bunun için geldim." dedim. Yaz okulları ve akşam kursları olduğunu söyledi, ancak bunlar ücretliydi. Maddi durumum olmadığını ve ailemin de beni destekleyemeyeceğini söyledim. Kız kardeşim yeni yurt dışına çıkmıştı, ailem tüm birikimini haliyle onun için harcamıştı. "Beş kuruş param yok." dedim ve misafir öğrenci olarak derslere katılmak istediğimi belirttim. “Karşılığında tuvalet bile temizlerim. Asistanlık yapar, her türlü işi hallederim, yeter ki benden para istemeyin." dedim. Neşet hoca beni tüm derslerin hocalarıyla tanıştırdı, herkesle görüştüm ve hepsi kabul etti. Böylece o sene misafir öğrenci olarak derslere katıldım.
Hatta evsiz kaldığım bir dönem oldu. Neyse ki okul 24 saat açıktı. Bana bir dolap verdiler, tüm eşyalarımı oraya koydum. Sınıflar açık olduğu için gece bir yere kıvrılıp uyuyordum. Sabah kalkıp derslere katılıyordum.
BABAANNEMİN İLK ÖĞRETTİĞİ ŞARKI ‘QUE SERA’YDI
Bu kadar tutkulu olmanızın köklerinde ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Ben aşk çocuğuyum. Annem 19, babam 24 yaşındayken doğmuşum ve deli gibi aşıklarmış birbirlerine. Çocukluğuma dair çok net bir anım var: Bir gece müzik çalarken annemle babam dans ediyorlardı. Onların arasına girip "Ben de geleceğim!" dedim ve üçümüz dans etmeye devam ettik. Bu, hayata romantik bakmamı sağlayan anılardan biri.
Ben daha okula gitmeden önce ise büyükannemle, büyükbabam ve babaannemin yanında büyüdüm. Babaannem, beni sürekli meşgul etmek için yeni fikirler bulurdu; maket yapmayı, ansiklopediden hayvanları okumayı, örgü örmeyi ve resim yapmayı vs. öğretti.
Babaannemin etkisi oldu bence, o da çok yönlü bir kadındı. Bana ilk öğrettiği şarkı "Que Sera"ydı. Beş dil bilirdi ve bana Fransızca şarkılar öğretirdi. Onları tam hatırlamasam da büyülenmiştim. Baba tarafım İran kökenli. Babaannemler küçükken İskenderun’a göç etmişler. Büyükbüyükbabam tüccardı, dolayısıyla babaannemler konforlu bir ortamda, bir konakta büyümüşler. Çocukluğunda piyano ve akordeon çalarmış. Babam da zamanında konservatuara gitmek istemiş ancak ona "Hekim olacaksın, hobi olarak müzik yaparsın." denilmiş. Babamın bu deneyimi bizi müziğe çok teşvik etmesine sebep olmuş demek ki... Öyle ki, tek evi vardı ve onu satıp kız kardeşim için piyano, benim için viyolonsel aldı. Bu, büyükbabamdan kalan tek varlığıydı.
Bunca çaba için enerjiyi nereden buldunuz desem?
Aşk çocuğu olduğum için bu kadar enerjik olduğumu düşünüyorum. Hayata romantik bir bakış açısıyla yaklaşmayı seviyorum.
Babanız da diş hekimliğini bırakıp hayallerinin peşinden gidiyor. Aile geleneğinizde tutku var galiba?
Babama diş hekimliği eğitimi almasına rağmen, bir yandan sürekli okuldan çıkıp geceleri arkadaşlarıyla müzik yaparmış, albüm bile kaydetmişler. Bu durum uzun süre böyle devam etti. Ancak bir noktada diş hekimliğini bırakıp tamamen müzikle ilgilenme kararı aldı. Bir gün yine aile toplantısı düzenledi. Çekirdek aile olarak dört kişiydik. Babam "Diş hekimliğini bırakmak ve tamamen müzik yapmak istiyorum." dedi. Tiyatro camiasından arkadaşları vardı, tiyatro müzikleri bestelemek ve bu alana yönelmek istediğini söyledi. "Yaşam kalitemiz biraz düşebilir, çünkü hekimlik başka bir şey, müzik başka bir şey. Ama hekimlik yaparken çok mutsuzum." dedi. Biz de bu kararını destekledik.
Bu kadar müzisyen arasında anneniz nasıl bir karakterdi?
Annemin müzikle bizimki gibi bir ilgisi yok, ama esprisi hep şu olmuştur: "Bütün yeteneklerimi kızlarıma verdim, bende o yüzden kalmadı." Ama annemin de ressam yanı vardır, çok yaratıcı ve müthiş bir kadındır. Onlarda da Çerkez kültürünün etkisi var.
KADIN MÜZİSYENLERLE SAHNEDE OLDUĞUMDA ‘OH BE ÇOK TATLI OLDU’ DİYORUM
Müzisyenlerin ağırlıklı olarak kadınlardan oluştuğu bir orkestra önünde şarkı söylemenin farkı oluyor mu?
Kadın enstrümanistlerle çalmak benim için çok özel. Mesela Nilüfer Verdi ile çalmak ya da Maya Muz ile birlikte sahnede olmak her zaman çok büyük bir keyif. Kadınların müziğe kattığı farklılık, hem biyolojik hem de ruhsal yapılarının erkeklerden farklı olmasından kaynaklanıyor ve bu farklılık müziği bambaşka bir şeye dönüştürüyor. Buna bayılıyorum. Kadın müzisyenlerle çalıştığımda içimde bir mutluluk oluyor. Bu durumun fiziksel bir açıklaması yok, çünkü aynı eğitim ve teknik altyapı var. Ancak kadın müzisyenlerle sahnede olduğumda bir "oh be, çok tatlı oldu" hissi yaşıyorum. Bu biraz psikolojik, sosyolojik ve felsefi katmanlarla açıklanabilir.
Caz müzik sahnesinde kadınların varlığı nasıl görünüyor?
Şarkıcı olarak zaten kadın olunması bekleniyor. Erkek şarkıcı çıktığında ise daha şaşırtıcı bir durum oluyor caz müzikte. Erkek popçu çok fazla mesela ama cazda erkek vokal oldukça az oldu hep. Örneğin, Sibel Köse’nin atölyelerinde çalıştım ve orada genelde 40 kişiden 38’i, bazen 39’u kadındı. Erkek vokal görmek neredeyse imkansız… Enstrüman çalan ve besteci olan kadınlar için cevap değişebilir tabi. Mesela kadın müzisyenler hâlâ "Aa, kadın saksafon çalıyor!" gibi şaşkınlıkla karşılanabiliyor. Bu durum, ataerkil sistemin uzun yıllardır süregelen bir getirisi. Ama bu algı da değişiyor.
Günlük hayatta müzisyen bir kadın olmanın zorlayıcı yanları var mı?
Genel olarak bir sorun yaşamıyorum. Ancak sahnede topuklu ayakkabı giymek benim için büyük bir sıkıntı. Spor ayakkabıyla sahneye çıkmayı tercih ediyorum, böylece daha rahat ediyorum. Şu makyaj falan olmasaydı diyorum hayatta. Saçımı boyamaya otuzumdan sonra başladım kırkımdan sonra bıraktım. Artık bunlarla da barıştım, keyif almaya bakıyorum.
TELİF PARASI BULAMADIĞIM İÇİN ALBÜMÜ BASTIRAMADIM
“Piyasa koşulları” sanat ortamında da çok belirleyen oldu. Ve bana öyle geliyor ki popüler müzik yapmayan isimler için bu yol daha zorlu geçiyor. Mesela sizin albümünüz yok. Neden?
Evet albüm meselesini anlatmak isterim ben de. Aslında 2015 yılında Ali Perret ile bir albüm kaydettik. Ali hocayla çalışmak benim için büyük bir onurdu. Ancak maalesef albümü bastıramadım. Çünkü telif parası bulamadım. Bu, müzikle değil daha çok ülkenin ekonomik durumu ve yönetim şekliyle alakalı bir sorun. Doların artışı, Türk Lirası’nın değersizliği gibi sebepler etkili oldu. 2016’da Amerika’da mix ve mastering yapıldı, albüm hazır. Ancak albüm şu anda harici bir hard diskte duruyor çünkü telif parası ödemem lazım ve yayınlayamıyorum. Hard copy bastırmak zaten artık çok zor hale geldi ama dijital çağda belki de buna gerek yok. Yine de insan ilk albümünün fiziksel bir kopyasının olmasını istiyor. Pandemi sırasında artık dayanamadım ve birkaç müzisyen arkadaşımla konuştuktan sonra kendi YouTube kanalıma yükledim. Çizimlerimden oluşturduğum görsellerin altına müziği koydum. "Dinleyen dinlesin" dedim.
Yakın zamanda planladığınız yeni projeler var mı?
Hayır.
CRR ÇOK ÖZEL BİR YER, KULÜP ORTAMINDAN FARKLI
Cemal Reşit Rey Konser Salonunda şarkı söylemenin bir özgünlüğü var mı?
Dinleyici olarak Cemal Reşit Rey’de müzik dinlemek çok etkileyici. Şarkıcı olarak sahnede olmak açısından da çok özel bir yer, kulüp ortamından tamamen farklı. Böyle büyük bir salonda böyle harika bir orkestranın eşliğinde performans sergilemek çok heyecan verici.
.png)




