Dik duran başının üzerinde gökkuşağından bir hale: Hem “Mabel Matiz” hem “Fatih”
- Ayşen Güven
- 25 Mar
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 Eyl

Bu yıl adım adım gelen iki albüm var ki ikisi de hem güç veriyor hem yaraları açıyor hem de coşkuyla sarılıyor dinleyenlerine. Bunlardan biri Birsen Tezer’in “Kağıttan Kaplanlar” albümü diğeriyse Mabel Matiz’in “Fatih”i. Bu yazı Mabel Matiz ve müzikal yolculuğu üzerine ama becerebilirsem ileride Birsen Tezer’in albümü hakkında da bir şeyler yazmak arzum… Bu iki albüm ayrı ayrı bize cesur cepheler açıyor çünkü, şarkı dinlemek eylem[LI1] gibi olmaz mı bazen! Oluyor işte.
Mabel Matiz’in “Fatih” albümünden şarkılar çıktıkça dönüp dönüp eski albümlerini dinleme isteği duydum. Çünkü bu albümün sanatçı için bir şeylerin dönüm noktası ya da yeni başlangıçların ışığı olduğunu hissediyordum, belki ikisi birden... Böyle böyle 2011’de yayımladığı ilk albümüne kadar ilerledim.
Sahne adını verdiği bu 12 şarkılık albümde kısıtlı imkanlarla yapılmasına rağmen söz yazarlığı, düzenlemelerdeki çeşitlilik dikkat çekici. Şarkılarda ritmik hüzün anlatısı da heves kırıklıklarının en koyusu da hâkim şimdi[LI2] olduğu gibi. Bu albümdeki ilk şarkısı “Arafta”yı 4 yıl önce yeniden yorumlayıp yayımlarken Mabel Matiz bir de not ekliyordu, “O kadar utanıyordum ki kendime bir isim uydurdum. Başka da hiçbir bilgiye veya fotoğrafa yer vermedim sayfada. İlk yüklediğim şarkı, daha sonra ilk albümümün de açılış şarkısı olacak olan “Arafta” idi. Asla akort tutmayan bir gitar, ortaokuldan kalma minik bir Casio org, dandik bir yaka mikrofonu, sürekli bozulan bir laptop ve o zamanlar henüz hiç mi hiç tanımadığım bir vokal; bir araya geldiğinde ortaya nasıl bir şey çıkabilirse, o çıkmıştı. Tekniği tartışılır olsa da hissi hâlâ gün gibi berrak. 22 yaşında genç bir adam ilk şarkısına neden “kirlendim, kirlendim, yıkandım, kirlendim” diye başlar? Nelere ikna edilmiştir? Bilemiyorum. O günlerde pek düşünmemiştim üzerine. Şimdi şimdi biraz anlayabiliyorum.” diyordu. Sanki bu notla hislerimin sağlamasını yapmıştım. Mabel Matiz ismiyle müsemma ilk albümden 12 sene sonra yayımladığı “Fatih”te aslında inandırıldığının aksine üzerinde hiç kir olmadığını, olsa olsa rengarenk bir kemer olduğunu fark ediyor ve bunu yaşıyordu. Kendisini ve ülkedeki karanlık manipülatif iklimi çözmek onun müziğine, sözlerine, edasına, cesaretine de yansıyordu. Ki son albümünde yer alan, şerh koyulsa da boy veren aşkları anlatan “Karakol” şarkısı, klipte iki erkeğin sevgisini görmeye katlanamayan RTÜK tarafından yasaklandı. Ama biz gördük. Mabel Matiz de görüldüğünü biliyordu artık, anlaşıldığını… Ve aşkın her türlüsünün itibarını kazanacağını, buralarda bile.

Sanırım bugün "Söylese O Ben Söyleyemem", "Filler ve Çimen", "Kül Hece", “Zaman” gibi şarkılar o albümden daha çok hatırda kalanlar olsa da “Barışırsa Ruhum”, “Matizin Şarkısı” da albümün tavrını anlatan şarkılardan. Mabel Matiz o günlerde kendi deyimiyle “utangaç” olsa da isyanıyla, “canına batan dişlerle” sahneye çıkıyor. O zaman da sakınmıyor.
2013’teyse “Yaşım Çocuk” adını verdiği albümünde yine 12 şarkı yayımlıyor. Matiz bugünden bakınca eski usûl albüm gibi albüm seviyormuş diye düşünüyorum. İlk albümde prodüktörlüğü kendisi Alper Gemici ile birlikte yaparken bu albümün dümenini sonraki yıllarda solo çalışmalarıyla da adlarından bahsettirecek iki isme[LI3] , Can Güngör ve Cihan Mürtezaoğlu’na, bırakıyor. Mete Özgencil imzalı “Zor Değil” ve Yıldız Tilbe imzalı “Aşk Yok Olmaktır” şarkıları hızla aramıza sızıyor. Albümün çıktığı yıl, ismi ve aynı yılın 28 Mayıs’ında başlayan Gezi eylemlerinin rastlantısı ne ironi değil mi! Bütün aşkların güneşe çıkacak kudreti bulduğu günler hani. Tabii dahası da. Bunları bugün yeniden duyumsatan albümde söz yazarlığını yine konuşturuyor Matiz. “Yırtıl ar perdem/Kurtul kendinden/Huzur isyanda” dediği “Krallar” ya da “Tamburu Yokuştan” bu şarkılardan bazıları. Bu albümde iki sağlam besteciyle beraber ve profesyonel kayıt olanakları var ama en önemlisi yüreği var yeniden. Her bir şarkıda müzikal olarak da aynı yürek var; hem enstrümantasyon skalası geniş hem pek çok yeni müzikal doku hem de geleneksel türk müziği tatları geçiyor şarkılardan. “Yaşım Çocuk”, Mabel Matiz şarkılarının kalabalığa karıştığı albüm olmakla beraber kültür sanat ortamımızın kimliğine sahip çıkmayı hatırlayacağı bir sahne de kuruyor[LI4] . Zaten o ses giderek gürleşiyor.
“Gök Nerede” 2015’te yayımlandığında artık Mabel Matiz’in üzerinde gözler. Ve albüm kimseyi hayal kırıklığına uğratmıyor, daha fazla şarkı dillere düşüyor, konserlerde hep bir ağızdan söyleyen dinleyiciler Mabel Matiz’in ilk günden beri taşıdığı isyanına da ortak oluyor. Can Güngör’ün prodüktörlüğünü bu defa tek başına üstlendiği albüm 14 şarkıdan oluşan 1 saati aşan süresiyle dinleyiciyi kolayca tavlıyor. Müzikal paneldeki pek çok sesin duyulduğu albüm sözler kadar müziğin de koyulaştığı, altta temponun hiç eksilmediği oldukça çağdaş bir beste dizisinden oluşuyor.
Matiz’in belki de bir zamanlar kendine özgü sandığı kırgınlıkları isyanı ve müzikal olarak yırtmak istediği perdeler yaşamak istediği deneyimler bizden.
Dahil olduğumuzu giderek daha fazla hissettiğimiz, sanatçının da kendisinden [LI5] olanı daha fazla paylaştığı bir albüm. Bir de sanki çok aşık o günlerde, bilemem tabii. “Gel”, “Bir Hadise Var” (Nazan Öncel), “Gök Nerede”, “Sarışın” “Fena Halde Bela” bu albümden bir çırpıda akla gelen şarkılar. Gerçi sanatçının son Harbiye konserinde bu albümden nerdeyse her şarkıya onlarca insanın eksiksiz katılması başka açılımları olduğunu da düşündürüyor. “Sen yellerin önünde duruyorken / O kalbin merhamet bilmiyor / Kardeşlik sokaklarda uluyorken / Şaşırdın mı, yasak ne ayol?” sözleriyle üstümüze üstümüze gelen karanlığın gözüne el feneri tutuyor gibi. Hem de 2013 senesiyle “Yaşım Çocuk”la konuşuyor gibi…
Ve “Maya”... Müzikal arayışlarla yoğrulmuş bir albüm. Sözlerini bağıra çağıra söylediğimiz duygu yoğun şarkıların izini sürerken folk motiflerin de kullanıldığı ama synthpop, trap, disko tavırların iç içe geçtiği melez bir soundla çıkıyor karşımıza. 23 şarkılık bu koca çalışmada prodüktör olarak Mabel Matiz ve Sabi Saltiel isimlerini görüyoruz. Albümün bir bölümü düpedüz dansa davet. Sözlerdeki dolayım giderek azalıyor, erotik tonlar kullanıyor. Annesinin adını verdiği albümdeki “Babamı Beklerken” şarkısı gibi örneklerle kendine dair de daha fazla ipucu veriyor sanatçı. Önceki albüme “Sarışın Değil” göndermesi de bu anlamda gözden kaçmıyor. “Öyle Kolaysa”, “Sarmaşık” (Sıla Gençoğlu ile ortak), “A Canım”, “Fırtınadayım” gibi hit olan şarkılarla beraber sanatçının kendi devinimi içinde neşe yoğun belki de bir aşk acısından çıkışı da anlatıyor. Müziği yolculuk ve var etme, var olma yolu olarak açmayı sürdürüyor. Şehirlerin dönüşümü, yasaklar, baskılar elimize kolumuza dolanan zehirli sarmaşıklarla “Maya”, müzikal olarak da tavır olarak da riskten kaçmayan bir Mabel Matiz albümü oluyor.
Geliyoruz Mabel Matiz’in diskografisindeki yeni albüme: 2023 çıkışlı “Fatih”. Bu albümün en belirgin yanı bana kalırsa kendisini anlamış, anlatmış ve anlaşılmış olmanın yanı sıra kucaklanmış bir Mabel Matiz olması. Haliyle ürkeklikler çok geride kalmış, lafını da söylüyor, varlığını çırılçıplak ortaya döküyor. Gözde Öney’in şarkısındaki gibi “kavgaysa kavga/ ne var sanki” havası taşıyor; rengini gölgeleyen muktedirin de aşkına halel getiren eski yaranın da gözünün içine bakıyor. Şarkı sözlerinde artık daha harbi bir sesleniş var. Oradan aldığı ivme albümün soundlarında da belirginleşiyor; yer yer sert ya da anî iniş çıkışlar, bazen "bana unutmayın ki hiçbir şey olmaz” enerjisiyle tiye alan bir coşku, kimi şarkılardaysa alıkonulamamış bir neşe yansıyor dinleyene; yani bana öyle oldu size de olmuştur sanıyorum. Önceki 4 albümdeki deneyimlerin, yaşanmışlıkların birikimiyle bu albümde beste ve düzenlemelerde âdeta tüm tuşlara basıyor sanatçı. Zaten albümün ana prodüktörlüğünü kendisi üstlenip, yardımcı olarak albümde 20 farklı prodüktörle süreci paylaşıyor. Yine Harbiye konserinde kendisinin aktardığına göre üç buçuk yıllık bir emeğin sonucu “Fatih” tabii asıl adı Fatih Karaca olan sanatçı için belki de şimdiye kadar geçen ömrün aksı, kendiyle karşılaşması, aynada kirsiz passız yüzüne bakması… Aslında “Mabel Matiz” albümünden bu yana sanatçının verdiği en uzun ara bu albüme kadar geçen süre oluyor. Aşkın Nur Yengi, Melike Şahin, Kalben gibi isimlerle beraber toplam dokuz farklı isimle düetler de yer alıyor bu beşinci albümde. “Fatih”te Mabel Matiz 90’lardan Yeşilçam tadına, modernize türkü formundan club tınılarına kadar akışkan bir müzikal resim çiziyor yine. Sezen Aksu gibi sözleri bulut yüklü, hem oynatıyor hem ağlatıyor Neşet Ertaş, erotizmi, dansı ve seksapalitesiyle de Tarkan vari ama en çok kendisi gibi; hem Fatih hem Mabel gibi.
Sanatçının son Harbiye konserinde bir yazı boyunca ortaya attığım tezlerin sağlamasını yaşadım. Bu arada yazdığım şeyler şarkılara dayanan, sanatçının adımlarına ve sahne performanslarına bakan naçizane izlenimler, sürç-i lisan ettiysem affola diye notumu da düşüp Harbiye konserinden notlarla sözlerimi tamamlamalıyım.
Harbiye Konserleri’nin ritüel olarak yıllardır büyüsünü yitirmemesi mekansal olarak; seyirci ve tribün modeliyle de, kimler geçti bu sahneden düşüncesiyle de hâlâ büyüleyicidir bilirsiniz. Mabel Matiz’i daha önce de dinleme, izleme imkanı bulduğum Harbiye’deki 6 Eylül konserinde “Fatih”le beraber sanatçının duygu ve düşüncelerine koca bir kalabalıkla ortak olduğumuzu fark ettim.
Alev alev bir performans, sahne ve duygu seliydi. Yazıya soyunmaya emin olamamışken konserden günler sonra Mabel Matiz’in Harbiye’nin etkisinden hâlâ çıkamadığını söylediği paylaşımlarını gördüm. Ben de biz de çıkamamıştık. Işıltılı, transparan sade bir şıklıkla çıktığı sahnede “ozanlar da terler” diyordu. Sahiden birlikte ağladık, göğe baktık, güldük, sohbet ettik, acıdık ama “yuh yuh” dedik isyana devam ettik, sonra dans ettik halay bile çektik ki bu anlattıklarım albümün ritimlerinin vardığı uçları da simgeliyor. Her bir dinleyici koltuğunda eski usûl albüm kitapçığı vardı. Bir farkla; her bir şarkının künyesi ve sözlerinin yanı sıra kendisi için ve paylaştığı dostu, sevdalısı için bir notu da vardı. Her birine bakmaya çalıştım. Mabel “açalım da gör” dedikten yıllar sonra tamamen açmıştı, tomurcuğuna kadar… Saydam, korkusuz hep âşık, hep mücadeleci, hep üretken. Elbette gökkuşağı geçti ışıklarla tüm gece sahnede, ki onlar Mabel Matiz’in tüm kimliğiyle boy gösterdiği yerde pek çoğumuzun başında beliren bir haleydi de.
[LI1]Eyleme gitmek/katılmak? Politik eylem olarak…
[LI2]bundan sonraki albümlerinde ya da son albümünde?
[LI3]sanatçıya
[LI4]…kimliğine sahip çıktığı bir sahne de kuruyor?
[LI5]kendisinden olanı yerine kendisine ait olanı/ iç dünyasını/ duygu dünyasını…?
.png)




